6 Ekim 1990 tarihinde bombalı bir suikast sonucu hayatını kaybeden Doç. Dr. Bahriye Üçok‘un yaşamının son anlarını ve kızı Kumru Üçok‘un yaşadığı tarifsiz acıyı birçok gazete köşeleri, haberlerden ve daha başka kaynaklardan okudum. Anlatıların bende yarattığı hissiyat üzerine ben de yazmak istedi.

Doç. Dr. Bahriye Üçok anısına saygıyla…
Tarih, 6 Ekim 1990. Yer, Ankara Çankaya’daki bir ev. Bu tarih, Türkiye siyasi ve akademik tarihi için bir dönüm noktası, bir anne ve kızı içinse sonsuz bir yara oldu. Doç. Dr. Bahriye Üçok, Türkiye’de suikaste kurban giden ilk kadın öğretim üyesi ve ne yazık ki, kayıtlara geçen “İLK ANNE” suikast kurbanıydı.
Bahriye Üçok, sadece bir akademisyen değil, aynı zamanda zorluklarla mücadele etmiş, çalışkan ve otoriter bir anneydi. 1988’de eşini kaybettikten sonra kızı Kumru ile hayat mücadelesini sürdürüyordu. O, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ilk kadın öğretim üyesi olarak tarihe geçmiş, aynı zamanda Devlet Konservatuarı Opera Bölümü’nden de mezun olarak entelektüel derinliğini kanıtlamıştı. Tarihçi, siyaset bilimci ve politikacı kimlikleriyle topluma yön veren bir isimdi.
“Bombanı Getirdim”
Trajedi, 5 Ekim akşamı kapıda asılı duran bir kargo ihbarnamesiyle başladı. Endişelenen annesine, Kumru şakayla karışık, “Belki de bombadır” demişti. Maalesef, bu acı bir kehanet oldu.
Ertesi gün, 6 Ekim Cumartesi, Kumru kargoyu alıp eve geldi. Paketi girişteki mermerin üzerine bırakırken annesine seslendi: “Bombanı getirdim.” Bu, sıradan bir mizah anıydı, korkunç gerçeği bilmeyen bir kızın annesine takılması.
Bahriye Üçok, paketi eline aldı, yırtık yerden baktı ve “Kitapmış, bomba değilmiş” diyerek kızını rahatlattı. Ancak, paketi açmakta zorlanınca içgüdüsel bir anne refleksiyle irkildi. Elindeki makasla ipi kesti, fakat paketi açamayacağını anlayınca, evladını koruyan son sözleri dudaklarından döküldü: “Biraz zor açılıyor… Yine de sen benden uzak dur. Ben bunu dışarıda açayım.”

30 Saniyelik Sonsuzluk
Kumru’nun annesinden ayrılmasının üzerinden 30 saniye bile geçmemişti ki, büyük bir patlama sesi duyuldu. Göz gözü görmeyen toz ve duman içinde Kumru, “anne, anne” diye seslendi. Duman dağıldığında gördüğü manzara, hayatı boyunca unutamayacağı bir dehşetti. Annesi yerde yatıyordu. Sol kolu kopmuş, bacakları ve diğer kolu da aynı akıbete uğramıştı. Kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
Bahriye Üçok, “Sen benden uzak dur” diyerek bir annenin yapabileceği en büyük fedakârlığı yapmış, bombanın tüm etkisini üzerine alarak kızının hayatını kurtarmıştı.
Bu alçakça suikast, 1990 yılında İslami bir terör örgütü tarafından üstlenildi. Olayın yarattığı siyasi yankının ötesinde, bu travmanın en büyük bedelini Kumru Üçok ödedi. Yıllar sonra “Bombayı anneme kendi ellerimle verdim… bu olaya alışmam mümkün değil” diyerek yaşadığı derin acıyı dile getirdi. Annesinin ateşiyle yanan Kumru, evlenmedi ve anne olamadı; hayatı bir daha asla eskisi gibi olmadı.
Doç. Dr. Bahriye Üçok’un trajik hikayesi, bir annenin evladına duyduğu sınırsız sevginin ve fedakârlığın, karanlık ellerce nasıl acımasızca sonlandırıldığının en çarpıcı örneklerinden biridir. Onun anısı, Türkiye’de demokrasi, laiklik ve kadın hakları mücadelesinin bedelini ödeyen tüm kahramanların önünde saygıyla eğilmeyi bir görev kılmaktadır.
Ümit Dadük Sağaltıcı